“2016’yı kaybetmememiz gerekir” diyen Başkan Zeytinoğlu: Önce Güvenlik Sonra İstikrar…

KSO Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Zeytinoğlu Türkiye’nin ana gündeminin öncelikle güvenliğin sağlanması olduğunu dile getirerek, “Önce güvenlik daha sonra siyasi ve ekonomik istikrarı sağlayacak ortam sağlanmalı”. şeklinde konuştu.

Her türlü ekonomik aktivitenin güven veren, istikrarlı bir ortam içinde yeşereceğine dikkat çeken Ayhan Zeytinoğlu Türkiye’nin adım adım durgunluğa gittiğinin ifade ederek “Siyasetten kritik kısa dönemde gerekli adımlar atılmalı.” dedi.

Son dönemde artan terör olayları nedeniyle üzüntülü olduğunu dile getiren ve “Polisimize, askerimize, vatandaşımıza yönelik gerçekleşen ve devam eden terör saldırılarını kınıyor; şiddeti lanetliyoruz.  Ölenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabırlar diliyoruz.” diyen Başkan Zeytinoğlu, Türkiye’nin uzun zamandır enflasyonla mücadelede yüzde 6’nın altına inemediğini, bu amaçla yeni bir programa ihtiyaç bulunduğunu, ekonomik büyüme ve rafahın birinci şartının istikrar olduğunu vurguladı. Zeytinoğlu şöyle konuştu: “Biliyorsunuz geçtiğimiz dönemde koalisyon kurma girişimleri sonuçsuz kaldı. 1 Kasım’da tekrar seçime gidiyoruz. Ülkemiz ilk defa geçici seçim hükümeti tecrübesi yaşıyor. Ekonomik büyüme ve refahın birinci şartının istikrar. Devlette devamlılığın esas olduğu bilinçle yeni hükümetin, bu kritik ve kısa dönemde gerekli adımları atacağını bekliyoruz. Yeni kabinenin ülkemiz için hayırlı olmasını diliyoruz.

ÜLKE  EKONOMİSİNDE GELİŞMELER

Geçtiğimiz ay açıklanan ülkemizin öncü göstergeleri ne yazık ki içi açıcı olmamıştır.

Dış ticaret rakamları da ekonomideki durgunluğun sinyalini veriyor. Temmuz ayında

ithalatımız gerilemesine rağmen hammadde ithalatının düşmesini ve tüketim malı ithalatının düşmeyip tersine artıyor olmasını endişe verici buluyoruz.

Ağustos ayı ihracatımızda 10,5 milyar dolar ile düşük seyrini korumaya devam ediyor. Yıllık ihracatımız Temmuz ayı itibariyle 148,9 milyar dolara geriledi. Oysa OVP’de hedeflenen 173 milyar dolar. İhracatımız bu yıl paritenin olumsuz etkisini yaşasa da düşük seyrediyor.

Mal gruplarına göre ithalatı incelediğimizde ithalatımızın yaklaşık yüzde 70’ini oluşturan ara malı ithalatının yılın ilk 7 ayında yüzde 15’i gerilediğini görüyoruz. Toplamda ithalatımız yaklaşık yüzde 11 gerilediği bir dönemde ise tüketim malı ithalatımızın yüzde 2,2 arttığını görüyoruz.  Tüketimin malı ithalatımızdaki gerilemenin asıl hedefimiz olması gerekir.

İŞSİZLİK

İşsizlikte düşüş eğiliminin devam ettiğini görüyoruz. Geçen yıla göre halen yüksek seyreden işsizlik yılbaşından bu yana gerileyerek yüzde 9,3’e düştü. Ekonomideki yavaşlamaya rağmen yılın ilk beş ayında 1 milyon 618 bin kişiye iş imkanı sağlandı. Bunu olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz.

Mevsimsel olarak iş gücüne katılma oranı 0,5 puan artışla yüzde 51,7’ye yükselirken, istihdam oranı da 0,2 puanlık bir artışla yüzde 46,9’a yükseldi. Sezonsal olarak işsizlik oranındaki bu düşüşü olağan karşılıyoruz ve olumlu değerlendiriyoruz. Yaz aylarında işsizliği aşağı çeken hizmetler sektöründe bu yıl turizmden dolayı sorun var. Ekonominin çarklarındaki birinin bozulması hemen diğerini etkiliyor.

KAPASİTE KULLANIMI

Odamız tarafından her ay açıklanan Kocaeli sanayi kuruluşlarının kapasite kullanım oranı Ağustos ayında yüzde 70,4 olarak gerçekleşti. Kocaeli sanayinin kapasite kulanım oranı Ağustos ayında geçen yılın dönemine göre 0,2 puan düşerken, bir evvelki aya göre 0,4 puan düştü. İlimizdeki büyük işletmelerin periyodik bakım dönemlerinin, Ağustos ayında olması kapasite kullanım oranlarında düşüşe neden oldu. Firmalarımızdan aldığımız geri bildirimlerde de Ağustos ayının yıllık izin dönemi olması ve üretimlerde düşüşler olduğunu gördük.

Ağustos ayında Türkiye genelinde kapasite kullanım oranı; geçen yıla göre 0,1 puan artarken geçen aya göre ise 1,1 puanlık bir azalışla 74,8 olarak gerçekleşti. Ağustos ayında hemen hemen tüm mal gruplarında azalma oldu.

CARİ AÇIK VE FİNANSMANI

Geçen yıl başından bu yana düşme eğilimi gösteren yıllık cari açık 2015 yılında yatay bir seyir izlemeye başladı. Turizm gelirlerinin umut verici görülmemesi sebebiyle yaz aylarında cari açığın beklediğimiz seviyelere gerilemediğimizi görüyoruz.

2015 yılında cari açığın finansmanı boyutunda sıkıntılar var. Yılın ilk yarısında doğrudan yatırımlardan 4 milyar dolar gelirken, portföy yatırımlarda 4 milyar dolar çıkışın olduğunu görüyoruz. Bu iki kalem birbirini nötrlüyor.

Dolayısıyla cari açığın finansmanı özel sektörün borçlanması (kredi), rezervlerimizle ve nereden geldiği belli olmayan para ile karşılanıyor. Geçen yılın ilk 6 ayında 1,3 milyar dolar rezervlere ilave olurken bu yıl 4,5 milyar dolar rezerv varlıklarımızı kullanmışız.

Açığın finansmanında önemli bir yeri olan ve sıcak para olarak adlandırdığımız portföy yatırımlarının ne kadar güvenilir olmadığını bu tablodan görüyoruz.

ENFLASYON / FAİZ / KURLAR

Ağustos ayında ÜFE yıllık yüzde 6,21 ve TÜFE ise yüzde 7,14 arttı. Ana sanayi grupları sınıflandırmasına göre en yüksek aylık artış yüzde 2,16 ile sermaye malı ve yüzde 1,76 ile ara mallarında gerçekleşti. Üretici piyasasındaki fiyat artışları tüketici piyasalarına yansımaya devam ediyor.

Enflasyonla ilgi merkez bankasının açıklamalarını not etmiş bulunuyoruz. Dikkati çeken hususlar birkaç maddede toplanabilir.

Birinci enflasyon belirli bir alt seviyeleri artık kıramıyor. Bunu görmekteyiz. Global anlamda uzun süredir düşük enflasyon yaşanmasına karşın, Türkiye’de hedef enflasyonu seviyelerine inmeyi gerçekleştirmek mümkün olamadı. 12 yıldır, 2002-2003 yılları itibariyle yüzde 20’lerin yüzde 30’ların üzerindeki enflasyon dalgalarının, yüzde 6 ile 11 arası bir bandı tamamladığımız bir süreç yaşanmakta.

ULUSLAR ARASI GELİŞMELER

* ABD Merkez Bankası FED’in faiz artırım kararını ne zaman uygulayacağına yönelik belirsizlik sürüyor.

* Çin’de büyümenin yavaşlaması tüm dünyada etkisini gösteriyor.

* Diğer yandan Avrupa Birliği’ndeki ekonomik büyümenin ivme kazanmasını sevindirici buluyoruz.

* Global olarak önümüzdeki süreçte daha türbülanslı ekonomideki dalgalı geçecek bir süreç var.  Çin’in hızlı büyümesinin hızla yavaşlamış olması global dengeleri alt üst etmiştir. Bu oyunun arkasında kim var onu anlamak ayrı bir olay, bu oyuna karşı tedbirli olmak ayrı bir olay.

Çin kısa vadede büyüme hızının yavaşlamasıyla birlikte iç piyasasında da ekonomik ve sosyal sorunlar yaşamaya adaydır. Buna karşı Yuan’da tedbiren devalüasyon yapmaları zorunluluk olmuştur. Ancak o zorunluluk bize Asya krizini hatırlatmaktadır. Nitekim Asya krizinin öncesinde yine Çin devalüasyon da içeren bir sürü ciddi hamleler yapmıştır. Ve arkasından diğer ülkelerdeki yaşanan mali çöküşler, ekonomik krizler, Rusya’dan Latin Amerika’ya kadar uzanmıştır.

O yüzden Çin’in yüzde 2’lik devalüasyonu hiç de hafife alınacak bir durum değildir. Avrupa Birliği’nin yeni yeni canlanmaya çalıştığı, Amerika’nın canlandığı gördüğümüz bir atmosferde Çin’in stres yaşaması global dengelerdeki değişimin göstergesidir.

Ancak esas hedefimiz olan bir alt kategoriye, ki AB açısından Maastricht kriterlerine uyamadığımız bir husus oluyor. Yani enflasyonun yüzde 2’ler 3’ler mertebesine düşürülmesi olayı. Demek ki yeni ekonomik dönemin enflasyonda reform gerektirecek nitelikte olmasını arzularız. Geçmişte enflasyonu tek haneye indirelim denmişti. Bu bir dönem olarak başarıldı fakat son 5-6 seneye baktığımızda ise yüzde 5 olan, hatta 6 olan düşük döneme geçemedik. Demek ki bu yeni bir yapısal reforma işaret ediyor, yeni bir dönem gerektiriyor.

Burada son açıklanan verilerde ikinci dikkati çeken değerlendirilebilecek mikro bir husus; herkesin bildiği gibi kurlardaki yüksek seyir, mal ve hizmet grupları itibariyle parti parti yansımaktadır. Ağustos verilerinde gördüğünüz hizmetler grubu içinde yer alan otel ve lokanta grubundaki yıllık yüzde 15’e yakın enflasyon bunun teyididir.

Basit olarak anlatmak gerekirse; örneğin bir otele giden yabancıya oda fiyatı 100 dolar deniyor ise; ,TL ile ödeyecek olan için de 100 dolar cari olarak istenmektedir. Dolayısıyla oda fiyatında bir sene öncesinde 230 TL istenir iken bugün 300 TL isteniyor. Kurdaki etkiyi; cari olarak en fazla otel ve lokantaya yansıdığı için buradan gördüm. O zaman enflasyon otomatikman kurdan dolayı vurmuş oluyor. Bunu niye söylüyorum; otel ve lokanta da yıllık enflasyon yüzde 15 iken genel enflasyon verisi yüzde 7 civarında. Bunun ikincil etkilerini parti parti yaşayacağımızı bekleyebiliriz. Bu kurla ilgili olumsuz tarafı.

İkinci taraf ise petrol-enerji fiyatlarıyla ilgili taraf. Petroldeki uzun dönemli ortamların altında seviyeleri yaşıyoruz, 40-50 dolar arasında bir bant yaşıyoruz.Bu bir bakıma kriz sendromu yaşanan ortamda şans diye değerlendirilebilir. Enflasyon verilerinde de zaten petrolden kaynaklanan ikinci derece etki azalma yönünde görülmektedir. Bakarsanız; aylık enerji fiyatlarında yüzde 0,05 gerileme oldu.

Toplamda baktığımızda iki etkiden; kurdan kaynaklanan etki olumsuz, enerjiden etkilenen nispeten daha olumlu yaşanıyor. Bu noktada endişemiz; birisi kurun parti mal ve hizmetlerinde daha geniş bir tabana yayılma riski, ikincisi de enerji fiyatlarında global beklenmedik yukarı artışlar olmasıdır. Bunların olamaması halinde kurda daha yukarı seviye olmazsa, petrol fiyatları da bu seviyelerde dengede kalırsa enflasyon yılsonu itibariyle yüzde 8’in altına tamamlanacağını bekliyoruz.

Bir de buraya dış faktör eklememiz gerekiyor. Türkiye’de 90’lı yılların yüksek enflasyonunda, 2000’li yıllarda yüzde 10’ların dahi altına geldiğimiz dönemde, dünyadaki dolar likitidesindeki yükselişin etkili olduğunu da not etmeliyiz.

Yani iç faktörlerden ziyade, dış faktör katkısıyla enflasyonda düşüşün bizi çok da aldatmaması gerekir.  Şu anda da önümüzdeki sürece baktığımızda Amerika piyasaları ve FED ile başlayabilecek bir faiz yükselmesi bizim için daha yüksek enflasyon ve faiz oranlarına işareti edebilecektir.

Doğal olarak kısa zaman önce söylediğimiz gibi enflasyondaki yeni reform dönemi iç piyasada rasyonel sanayi tercihlemesi, sanayiyi bütünleyen para ve maliye politikası ile olacaktır. Önümüzdeki sürecin türbülans şiddetinin yüksek olma endişesini taşımaktayız. Böyle bir atmosferde rekabet gücümüzü hızla yukarı çekmek zorundayız. Sanayide, teknolojide ve hizmetlerde rekabet gücümüzü hızla yukarılara çekmek zorunda olduğumuza inanıyorum.

SANAYİ ÜRETİMİ

Sanayi Üretim Endeksinin yılın ikinci çeyreğinde hızlandığını görüyoruz. (Haziran endeksi 8 Eylül Salı açıklanıyor). Bu artışın ikinci çeyrek büyümeye olumlu katkı vereceğini bekliyoruz (10 Eylül Perşembe günü açıklanıyor). Ancak pozitif ivmenin yılın üçüncü çeyreğinde devam etmesini beklemiyoruz. Nitekim jeopolitik gerginliklerin yanı sıra koalisyon hükümetin kurulamaması sanayi üretimini engelleyebilecek faktörler.”