KSO Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Zeytinoğlu son dönemde hızlanan döviz kurlarındaki artışı değerlendirerek “Döviz kurlarındaki artışın manipülatif etkileri de olabilir. Bunu dikkate almamız lazım” dedi.
Faizlerin nispeten düşük kaldığı atmosferde dövize olan talebin daha da artmasının anlamlı olmadığını belirten Ayhan Zeytinoğlu; Merkez Bankası’nın müdahalede eski sert tutumunu göstermediğini belirterek “Bizim arzu etmediğimiz anormal bir seviye mi bekleniyor?” sorusunu sordu.
Makro ekonomik gelişmeleri de değerlendiren Başkan Zeytinoğlu şöyle konuştu:
“Dolar maliyet baskısı yaratıyor. Üreticilerde sıkıntı var. Eylül ayında ortalama 3 TL olan dolar, bugün 3,8’e geldi.
Doların TL karşısındaki değerinin cevabı birden fazla koşula bağlı: Örneğin bugünkü konjonktür, kısa-orta-uzun vadeli ekonomik hedefler, tercih edilen maliye ve para politikaları, siyasi ve bürokratik durum, MB kararlarına ilişkin güven ve beklentiler, halkın TL’ye ve dövize karşı talep tutumu, ekonomik, politik veya askeri kriz kaygılar, bir ülkenin parasına karşı değer düşürücü hamleler bunlar arasında sayılabilir.
Görüldüğü gibi; çok göreceli bir kavramı konuşuyoruz. Aslında buradan çıkaracağımız sonuç, dolar hangi seviyelerde olursa Türkiye ekonomisinin hedefleri açısından makuldür?
Bizim makul gördüğümüz seviyenin aşırı üzerinde veya altında kalıyor ise, bu durumda ilgili politikalarda değişiklikler gündeme gelebilecektir.
-Değer artışı neye göre?
Daha spesifik konuşursak, konuyu birçok faktörden sadece üç faktöre indirebiliriz:
*Döviz, faiz ve enflasyon arasındaki münferit hareketler ve her birinin bir diğeri ile ilişkisi…
Bu çerçevede sadece yılbaşından bugüne referans tahvil faiz oranları artarken, doların TL’ye karşı değeri yüzde 10 düzeyinde artmıştır.
Enflasyon açısından bakarsak; henüz dolar etkisinin yansıdığı bir durum görmedik. Biliyorsunuz yıllık enflasyon yüzde 8,5 ‘dayız.
Şu anda, dolar öyle bir seviyeye geldi ki, geçmişte tüm konuştuğumuz gecikmiş enflasyon etkilerini dahi absorbe etmiş seviyede. Geçmişte dolar aslında daha değerli olmalı dediğimiz seviyeleri aştı.
Bu manada bakılırsa reel efektif kurun zaten 80’lere doğru gelmiş olması ve TL’de normal alım gücüne göre yüzde 10’un üzerinde bir değersizleşme oluştuğu görülmektedir.
REK’e (92,16) göre Aralık ayında TL reel olarak yüzde 3 değer kaybetti. Eylül ayından bu yana ise yüzde 8 değer kaybetti.
Bugün gelinen noktada bu kadar kısa sürede değil de, endeksin başlatıldığı 2003’ten 2017’ye kadar doların değer kazanma süreci yaşansaydı, kimse bu kadar şikayetçi olmayacaktı.
Devamlı değerlenen bir TL ile gidilirken, bunda bir değişim oldu. 2003 yılındaki dolar endeksi 100 olsa, bugünkü dolar kuru aşağı yukarı 3.11 olması lazımdı. Ben bu merdivenleri düz çıkalım, sıçramalardan kaçınalım diyorum.
Merkez Bankasının duruşu olarak bir konuya vurgu yapmak istiyorum. Geçmişte REK’in belli bir seviyenin üzerinde kalması öngörüsü vardı. Ve ona göre müdahaleler, çoğunlukla sert bir şekilde yapılırdı. Ancak şimdiki süreçte, MB’nın devreye aynı sertlikte girmediğini gözlemliyoruz.
Dolayısıyla faizlerin nispeten düşük kaldığı atmosferde, dövize olan talep daha da fazla artıyor. Ya da hiç arzu etmediğimiz anormal bir seviye mi bekleniyor? Döviz kurları bir yandan baskı altında tutulmasının faturasını yansıtırken, diğer yandan varsa manipülatif etkilerin de sonuçları bunlar. Bizim yapmamız gereken Türkiye ekonomisine güven katacak iklimin tesisine ve korunmasına katkılarımızı maksimize etmek olmalı.
-Orta vadeli programdan sapmadık
Hemen hemen takip ettiğimiz tüm göstergeler tamamlandı. Şimdi kısaca ekonomik değerlendirmeye geçmek istiyorum.
Aralık ayında; ihracat yüzde 9.1 artıyla 12,8 milyar dolar, İthalat yüzde 2.2 artışla 18,4 milyar dolar oldu. Yılın tamamına baktığımızda; ihracat binde 1 artışla 142,6 milyar dolar, ithalat yüzde 4.2 düşüşle 198.6 milyar dolar oldu. Böylelikle Orta Vadeli Programda 143,1 milyar dolarlık ihracat, 198 milyar dolarlık ithalat hedefinin içinde kaldık.Buradan Orta Vadeli Programdan sapmadığımızı görüyoruz.
İhracatın son iki ayda artış göstermesi, 2017 için bizleri umutlandırıyor. 2016 yılında ihracatta en büyük pazarımız yine AB ve Avrupa ülkeleri. Komşumuz ülkelerdeki olumsuzlukların kısa vadede çözüme kavuşma ihtimalini düşük tutarsak, 2017 için de AB, en önemli pazarımız olmaya devam edecek.
-Gümrük Birliği güncellemesi bir fırsat olabilir
GB’nin güncellenmesi süreci ile, ticaretimizi daha da artırabilme fırsatımız var.
Ekonomi Bakanlığının etki analizine göre; dört alternatiften ikincisi olan Gümrük Birliği’nin tarım, hizmetler ve kamu alımları dahil tam anlamda güncellenmesi ile; ihracatın artış hızında yüzde 24,5 ve ithalatın artış hızında ise yüzde 23 bir artış yaşanacağı bekleniyor. Bu alternatif ile 2030’a gelindiğinde Türkiye’nin büyümesinde yüzde 2’lik ek bir artış sağlanacak.
Diğer taraftan, Rusya ile yakınlaşmamızın, 2017 yılı dış ticaretimize olumlu yansımalarını bekliyoruz. 2017 eğer Suriye’de barış olur, Irak’ta iyileşmeler olursa ihracatımız çok hızlı artar.
İran, Suriye ve Irak pazarları bize açılırsa ortalama aylık 13 milyar dolarlık ihracatımız, iki yılda 20 milyar dolara çıkabilir.
İthalat tarafında ise; 2016 yılında enerji fiyatlarının düşmesi ile en fazla enerji ithalatımız azaldı. Enerji ithalatı 37,8 milyar dolardan 27,1 milyar dolara indi. Azalma yüzde 28 düzeyinde oldu. Dış ticaret açığının gerilemesine en büyük katkı buradan geldi. Ancak OPEC’in toplanarak petrol fiyatlarına müdahale etmesi ile, 2017 yılında petrol fiyatlarının 55-60 dolar aralığında seyredeceğini bekliyoruz. Bu artış, içinde bulunduğumuz yılda ithalatı artırabilir.
-Kocaeli’nin performansı
İlimiz verilerine baktığımızda Aralık ayında;
İhracat yüzde 52.6 artışla 2,2 milyar dolar, ithalat yüzde 5.2 artışla 3,9 milyar dolar oldu. Aralık ayında Türkiye ihracatının altıda biri ilimizden gerçekleşti. Elektrik kesintileri bile hızımızı kesmedi.
Yılın tamamına baktığımızda; ihracat yüzde 8.3 artışla 18,2 milyar dolar, ithalat yüzde 5.1 düşüşle 40,7 milyar dolar olarak gerçekleşti. 2016 yılında; 59 milyar dolarlık dış ticaret hacmi ile de ülkemiz dış ticaretine yüzde 17,3 katkı verdik. Geçen yıldan 0,3 puan fazla oldu. İhracatın yüzde 12,9’unu, ithalatın yüzde 21’ini karşıladık. Geçen yıla göre ülkemiz ithalatına verdiğimiz katkı değişmezken, ihracata olan katkımız 1,1 puan arttı.
İhracat şampiyonu otomotiv sanayi oldu. Kocaeli otomotiv ve yan sanayinin toplam ilimiz ihracatındaki payı yüzde 46 seviyesinde gerçekleşti.
Diğer taraftan kimya sanayi yüzde 29 pay ile ikinci sırada yer aldı. İhracata katkı veren tüm firmalarımızı kutluyorum. Tabii tüm bu süreçte döviz kurundaki gelişmelerin etkisini göz ardı edemeyiz.
-Enflasyonda gelişmeler
Aralık ayında; yıllık TÜFE yüzde 8,53, yıllık ÜFE yüzde 9.94 oldu. Özellikle ÜFE’deki yükseliş önümüzdeki ay TÜFE’yi de yüzde 10’un üzerine çıkartabilir. Temennimiz bu yükselişin 2017’nin tamamına yansımamasıdır. 2016 Orta Vadeli Program’da öngörülen hedef aşılarak 1 puanlık sapma yaşandı. Önümüzdeki ayda da enflasyondaki artış eğiliminin devam edeceğini tahmin ediyoruz.
-Sanayi üretimi
Sanayi üretim Endeksi Kasım ayında yüzde 2,7 büyüdü. Üçüncü çeyrek, Temmuz ayındaki kalkışmanın ekonomide daraltıcı etkisinin en fazla hissedildiği dönem olmuştu. Ve üçüncü çeyrek sanayi üretimi yüzde 1,9 küçülmeyle kapamıştık. Dördüncü çeyrekte yükselişe geçen üretimimiz, kasım ayında çok az da olsa 2015 yılının üzerindedir. Bu artışın büyümeye katkısının, hizmet sektörünün zayıflığı nedeniyle sınırlı kalacağını düşünüyoruz.
Aralık ayında yaşanan elektrik kesintileri, sadece bölgemizdeki sanayide tahmini 150-300 milyon TL arasında üretim kaybına yol açtı. Bu kayıp zarar değil. Yılbaşı arifesinde gerçekleşen kesintilerin ne kadar süreceği söylenseydi, bu kayıp çok daha az olabilirdi. Bu süreç daha iyi yönetilebilirdi.
Elektrik kesintilerindeki bu kaybın önümüzdeki ay sanayi üretim endeksine olumsuz yansıyacağını düşünüyoruz, ancak endekse ne kadar etki edeceğini tahmin edemiyoruz.
-Cari açık
Yıllık Cari açık 33,7 milyar dolar. Bir evvelki aya göre çok hafif bir yükselme oldu. Enerji fiyatlarındaki düşüşle ithalatın gerilemesi, cari açığın yükselmesine engel olamıyor. Çünkü Rusya ile yakınlaşmamıza rağmen, 11 aylık dönemde turizm gelirlerimizdeki gerileme yüzde 36 seviyesinde oldu.
Ama bir sonraki ay dış ticaret açığı yükselse de baz etkisi ile OVP’de yer alan 31,3 milyar dolarlık yıllık cari açık hedefini yakalamamız mümkün görünüyor.
Cari açığın finansmanında önemli yer tutan doğrudan yabancı sermaye yatırımları, ülkemizin içinde bulunduğu ortamdan dolayı zayıf seyretti.
2017’de uygun yatırım ortamının sağlanmasıyla yabancı sermaye yatırımlarını ülkemize çekmemiz gerekiyor.