Tarifelerdeki değişiklikleri değerlendiren Başkan Ayhan Zeytinoğlu: Gümrük Birliği güncellemesi artık tam anlamıyla zorunluluk oldu

Dünyada yeniden ortaya çıkan korumacılık yeni fırsatlar ve tehditler içeriyor. Türkiye açısından hangisinin baskın çıkacağı küresel aktörlerin alacakları pozisyonlar sonrasında zamanla ortaya çıkacak.

Türkiye açısından Gümrük Birliği’nin yeşil ve dijital dönüşümü de kapsayarak güncellenmesi artık stratejik bir adım haline geldi. ABD pazarına erişimde Türkiye’nin, Çin ve AB açısından bir sıçrama tahtası olabilir. ABD’ye ticarette fazla veren Türkiye’ye karşı ABD’nin bakışı önem taşıyor. Bu konumunu geliştirmesi halinde ek vergiler gelebilir. İhracatta fırsatların değerlendirilmesi için dinamik bir yönetim anlayışı ile birlikte dinamik teşviklere ihtiyaç var.

TÜRKİYE’YE YÜZDE 10 VERGİ

Başkan Trump seçim kampanyası sırasında söz verdiği gibi başta ABD’ye karşı yüksek gümrük vergisi uygulayan ülkelere karşı olmak üzere geniş tarifeleri açıkladı. Özellikle Çin, Vietnam, Tayvan, Güney Kore ve Japonya gibi ülkeler olumsuz etkilenirken Türkiye’ye karşı yüzde 10’luk bir oran öngörüldü. Birkaç gün sonra ise ABD’ye misilleme yapmayan 75 kadar ülkeye gümrük vergisi uygulaması 90 gün askıya alındı ve bu süre zarfında tarife oranının alt limit olan yüzde 10 olarak uygulanacağı açıklandı. Çin’in ise misilleme olarak gümrük vergisini yükseltmesine karşılık olarak ABD’ye yaptığı ihracatta tarifeler önce yüzde 104’e, sonra yüzde 125’e, en son da yüzde 145’e yükseltildi.

TÜRKİYE ABD PAZARINDA AVANTAJLI

Bu durum Türkiye’nin ABD pazarında bazı rakiplerine karşı avantaj kazanabileceğini gösteriyor. Özellikle tekstilde bu durum bir avantaj olabilir. Ancak buna çok da güvenmemek gerekiyor. Trump’ın politikası hızlı değişiklikler gösterebiliyor. Ayrıca söz konusu yüzde 10’luk vergi; çelik, alüminyum, bakır, bazı ilaçlar ve otomobil parçaları haricindeki sektörler için geçerli. Bu sektörlerde hâlihazırda uygulanan yüzde 25’lik vergi aynı oranda uygulanmaya devam edecek. Öte yandan ABD pazarında rekabet gücünde azalma gören Çin gibi bazı ülkeler, daha agresif ihracat stratejileri izleyerek Türkiye için AB gibi pazarlarda rekabeti artırabilir. Ayrıca Çin parası yuan’ın değerinin zayıflatılması hatta devalüe edilmesi Çin tarafından bir ticaret stratejisi olarak kullanılabilir.

PAZAR PAYI ARTABİLİR

Türkiye’nin ABD pazarında şimdilik nispeten düşük olan tarife avantajını kullanarak pazar payını artırması olası. Halihazırda ABD, Almanya’nın arkasından ikinci büyük ihracat pazarımızı oluşturuyor. 2024’te ABD’ye ihracat yüzde 10 artışla 16 milyar 349 milyon dolar, ithalatı yüzde 3 artışla 16 milyar 227 milyon dolar olurken Türkiye’nin dış ticaret fazlası 121 milyon dolar olarak gerçekleşti. Sektörel olarak bakıldığında kimyevi maddeler ve mamulleri 1,5 milyar dolar, otomotiv endüstrisi 1,2 milyar dolar, hazır giyim ve konfeksiyon 856 milyon dolar, halı 784,3 milyon dolar, elektrik ve elektronik 774,1 milyon dolar olarak gerçekleşti.

AB’A VERGİ ŞİMDİLİK BEKLEMEDE

AB ile ilişkiler açısından baktığımızda, AB’nin Trump tarafından özellikle hedef alındığını görüyoruz. Ancak Trump bir geri adım attı ve AB’ye karşı yüzde 20’lik tarifeyi askıya aldı. Buna göre Temmuza kadar AB ürünlerine yüzde 10’luk bir tarife uygulanacak. Çelik, alüminyum ve otomobillere uygulanacak yüzde 25’lik tarife ise devam edecek. Avrupa Komisyonu Başkanı Von der Leyen, Trump’ın geri adım atmasını olumlu olarak değerlendirdi ve daha önce kararlaştırılan 21 milyar avro tutarındaki Amerikan ürününe yüzde 25 tarife getirme kararını 90 gün boyunca askıya alacağını ve ABD ile müzakerelere şans tanınacağını açıkladı.

AB VE ÇİN’DEN TÜRKİYE’YE YATIRIM

AB’nin alternatif pazar arayışları ve maliyeti düşürme girişimlerinde bulunması olası. Burada bir üretim üssü olarak Türkiye’ye yönelik artan yatırımlar söz konusu ola bilir. Gerek AB gerekse Çinli şirketler Türkiye’deki şirketlere yatırım yaparak ABD pazarına bu yolla erişim sağlamayı düşünebilir. Ancak bu yatırımlar sonucu Türkiye’nin ABD ile ticaret teki 121 milyon dolarlık fazlası daha da büyürse Trump, tıpkı 90 gün içinde AB’ye uygulayacağı gibi, Türkiye’den yapılan ithalattaki vergiyi de yüzde 20’ye çıkartabilir.

DÜNYA TİCARETİ DARALACAK

Konuyla ilgili olarak, TOBB Başkanımız Rifat Hisarcıklıoğlu da Nairobi’de düzenlenen Dünya Odalar Federasyonu’nun Afrika Zirvesi’nde; artan korumacılığın etkisi ile küresel ticarette belirsizliklerin arttığını, yatırımların ve büyümenin yavaşladığını dile getirdi. Bunun maliyetinin çok yüksek olacağını ve iş dünyası olarak gümrük duvarları ve kotaların olmadığı serbest ticaretten yana olduğumuzu söyledi. Zirvede, bu korumacılık sebebi ile dünya ticaretinin yüzde 20 küçülebileceğinin öngörüldüğü de ifade edildi. Bu dönemde ülkemiz için Gümrük Birliğinin güncellenmesi artık sadece ticari kaygılarla gündemde değil bundan da öte stratejik bir zorunluluk haline geldi.

GÜMRÜK BİRLİĞİ GÜNCELLEMESİ ZORUNLULUK

Yüksek Düzeyli Ekonomik Diyalog Toplantısı ve Türkiye Yatırım Platformu toplantıları Türkiye-AB ekonomik diyaloğunun canlandırılması açısından önem taşıyor. Gümrük Birliğinin kamu alımları, hizmet ticareti ve tarımı içine alacak şekilde genişlemesi ve derinleşmesi ABD politikaları sonucunda oluşacak kaybın telafi edilmesinde etkili olabilir. Gümrük birliğinin yeşil ve dijital dönüşümü de içine alacak şekilde güncellenmesi büyük önem taşıyor. Diğer bir konu ise TBMM’de görüşmeleri devam eden iklim yasası. Avrupa Yeşil Mutabakatına uyum ve Sınırda Kar bon Düzenleme Mekanizmasına hazırlık açısından Emisyon Ticaret Sistemi düzenlemesini de içeren iklim yasasının sonunda Meclise getirilmesi olumlu bir gelişme.

FİNANSMANA ERİŞİM HÂLÂ SORUN

İş dünyasının finansmana erişim konusundaki sıkıntı ları azalsa da kredi maliyetlerinin yüksekliği firmalarımızı zorlamaya devam ediyor. Merkez Bankası’nın faiz indirimlerinin ticari kredi faizlerine yansımasının zaman alması ve ticari kredi faizlerinin yüksek kalması ile kredi büyümesine getirilen kısıtlamalar piyasada arz kısıtına yol açıyor. Reel sektör açısından para politikasının gevşetilme si, reel sektör olarak bizlerin finansman maliyetlerinin düşürülmesi ve yatırımların artmasının teşvik edilmesi amacıyla önemli. Kredilerdeki daralma ekonomik büyümeyi yavaşlattığı gibi kredilerdeki maliyetler yatırım kararlarının ertelenmesini de beraberinde getiriyor. Ülkemizin, dünya ile rekabetini korumak için ihracatçılarımıza verilen desteklerin bütçenin elverdiği ölçüde daha fazla olması gerektiğini sürekli dile getiriyoruz. Örneğin; Almanya, ABD, Çin, Güney Kore gibi gelişmiş ülkelerin ihracat bankaları, ağırlıklı olarak uzun vadeli ya tırım kredilerini ve ihracatçılarının alıcılarına kredi vererek finansman desteği ile ihracat artışı sağlıyor. Almanya Hermes kredileri ile 1949’dan beri şirketlerinin yabancı ülkelere yönelik yatırım ve ihracatlarını garanti altına alıyor. Hermes kredileri 5 yıl vadeli ve ithalatçı ve ihracatçı arasında yapılan satış sözleşmesinin %85’ini finanse ediyor. Sözleşme tutarının geri kalan %15’lik kısmı ise ithalatçı tarafından peşin olarak ödeniyor. Çin ise ihracatçılarının dünya ile rekabetini korumak için ihracat bedellerini yüzde 12-30 arasın da değişen oranlarda yüksek kurdan bozuyor. Rekabette zorlandığımız bir dönemde bu desteğin ülkemizde de yüzde 2 den yüzde 5-10 oranına yükseltilmesi konusunu ilgili merciler nezdinde dile getiriyoruz. Almanya ve Çin örneğindeki gibi bizde de bu desteklerin genişletilmesinin ihracatımıza ivme kazandıracağına inanıyoruz.

KGF DESTEKLERİ ÖNEMLİ

KGF, teminat yetersizliği nedeniyle krediye ulaşamayan KOBİ’lerimize ve KOBİ dışı işletmelere kefil olarak, işlet melerin finansmana erişimini kolaylaştırıyor, üretim ve istihdamın sürdürülebilirliğine önemli katkı sağlıyor. TOBB, KOSGEB, TESK, TOSYÖV, MESKA ve bankaların ortak girişimiyle üyelerine kefil olmak amacıyla kurulmuş KGF’nin, bu yönüyle dünyada benzeri bulunmuyor. KGF desteklerinin işletmelerin teminat sorununu aşmasına olanak sağlaması, finansmana erişimlerini kolaylaştırması ve yatırım süreçlerini doğrudan teşvik etmesi açısından önemsiyoruz. Çünkü biliyoruz ki finansmana erişemeyen firmalarımız, öz kaynaklarının yetersizliği nedeniyle faaliyetlerini sağlıklı bir şekilde sürdüremiyor ve büyüme hedeflerini ertelemek zorunda kalıyor. Ancak, faiz oranlarının yine de yüksek olduğu ile ilgili üyelerimizden geri bildirimler alıyoruz. Bu konunun tekrar değerlendirilme sinde fayda olacağını düşünüyoruz. Diğer bir konu ise, Nefes Kredileri. Geçmişte Odalarımız Nefes Kredilerinde üyeleri için bankalara bloke veriyordu. Yeni çıkması planlanan Nefes Kredilerinde bu mali sorumluluğun kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz.