KSO Eylül Ayı Meclisinin Konuğu Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ'dı

19 Eylül 2018

Kocaeli Sanayi Odası’nın (KSO) 2018 yılı Eylül ayı Meclis toplantısı Meclis Başkanı Hasan Tahsin Tuğrul Başkanlığında gerçekleştirildi. KSO’nun Eylül ayı Meclis toplantısının konuğu olan Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ’ın ekonomi değerlendirmesi ilgiyle izlendi.

KSO Meclis toplantısında ilk sözü alan KSO Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, öncelikle güncel Kocaeli verilerini paylaşarak başladığı konuşmasına ekonomik değerlendirmelerde bulunarak devam etti. Zeytinoğlu, “Ağustos ayı Türkiye dış ticaret rakamlarına baktığımızda ihracat yüzde 6,5 düşüşle 12,4 milyar dolar , ithalat yüzde 22,4 gerilemeyle 14,9 milyar dolar seviyesinde oldu. İthalattaki gerilmeden dolayı dış ticaret açığı yüzde 58 azalarak 2.5 milyar dolara geriledi. İhracattaki gerilemeyi Kurban Bayramı tatilinin 9 gün olması sebebiyle eksik iş gününün etkilediğini kaynaklandığını düşünüyoruz. Önümüzdeki aylarda tekrar artış ivmesinin yakalanacağını bekliyoruz. Bununla birlikte ihracatın ithalatı karşılama oranının yüzde 83,3’e yükselmesini olumlu değerlendiriyoruz. ” şeklinde konuştu.

Zeytinoğlu, “Kocaeli dış ticaret rakamlarına baktığımızda ise ilimiz ihracatta Türkiye genelinden ayrışıyor. İhracatımız yüzde 3,7 artışla 1.7 milyar dolar olarak gerçekleşti. İthalat ise yüzde 17,3’lük gerilemeyle 3.1 milyar dolar olarak gerçekleşti. Ocak – ağustos döneminde ilimiz. ülke ihracatının yüzde 16,7’sini, ithalatının ise yüzde 21’8’ini karşıladı.” ifadelerini kullandı.

Dolar kurunda yaşanan dalgalanmalara değinen Zeytinoğlu, “Son üç-dört aydır ne yazık ki yüksek kurdan dolayı, yüksek enflasyon ve yüksek faiz sarmalı içerisindeyiz. Bu sarmal ekonomimize durgunluk getiriyor. Ağustos ayında Türk Lirası’nda meydana gelen yüzde 30’luk değer kaybının etkisiyle Reel Efektif Döviz Kuru, tarihinin en düşük düzeyi olan 64,82 seviyesine geriledi. Endekste bir evvelki aya göre 11.04 puanlık gerileme var. Yani fiyatlar veya Türk mallarının değeri bu oranda geriledi. Endeksin 100 olması durumunda doların ağustos ayında 3,9180 TL olması gerekirdi. (Ağustos dolar → 6,5498 TL). ” dedi.

“TL’nin hızlı değer kaybı ağustos ayında ÜFE’yi sıçrattı” diyen Zeytinoğlu, “TÜFE aylık yüzde 2,30 artışla yıllık yüzde 17,90, ÜFE aylık yüzde 6,60 artışla yıllık yüzde 32,13 seviyesine yükseldi. Enflasyon üzerinde dövizden kaynaklanan maliyet şoku var. Tabii kur artışı üretici fiyatlarına hemen yansıyor. TÜFE’ye yansıması zaman alıyor. Ancak ÜFE ile TÜFE arasındaki makasın giderek açılıyor olması da dikkat çekici. Üreticilerin fiyatlardaki bu artışları piyasalara henüz tam olarak yansıtmadıklarını görüyoruz. Zaman içerisinde ÜFE’deki artışların TÜFE’ye yansıyacağı düşünüyoruz. Dolayısıyla enflasyonda zirveyi henüz görmediğimizi düşünüyoruz.” dedi. 

Zeytinoğlu, “Tabii enflasyondaki bozulma temel makro ekonomide bozulmalara neden oluyor. Üretim maliyetlerini zorluyor. Yatırım yapılmasını imkansızlaştırıyor. Bu nedenle enflasyonla mücadeleyi önemsiyoruz. Esas olan çözüm yatırım iklimin iyileşmesidir. Sadece ekonomik verilerdeki düzelmelerle bunun sağlanamayacağını biliyoruz. Para hareketlerinin serbestliğinden, hukuksal altyapıyı düzenlemeye ilişkin reformlara ihtiyacımız var. Yapısal reformlar tamamlanması halinde, yabancı sermayenin ülkemize geleceğinden endişemiz yok.” dedi.

Zeytinoğlu konuşmasının devamında, “Geçtiğimiz hafta Perşembe günü Merkez Bankası, PPK toplantısında Politika faizini 6.25 puan artışla yüzde 17.75’ten yüzde 24’e yükseltti. Uzun zamandır beklediğimiz faiz artışı yapıldı. Faiz artırımı kararının orta vadede; enflasyonun  gerilemesine ve TL’nin reel olarak değer kazanmasına katkı vereceğini düşünüyorum. Alınan bu kararın Merkez Bankası’nın bağımsızlık algısını güçlendirdiğini de düşünüyorum. Döviz kurunda gerileme aynı gün yüzde 10’a yakın oldu. Para Politikası Kurulu öncesi dolar 6,5538 TL’den, 6,01’i gördü. Ancak tekrar geldiği noktaya döndü. Bugün ise dolar 6,41 TL oldu.” ifadelerini kullandı.

Merkez Bankasıyla ilgili sözlerini sürdüren Zeytinoğlu, “Merkez Bankasının faiz artışların da fazla etkili olmadığı bir döneme girdik. Bundan sonraki en önemli adım, yarın açıklanacak olan Orta Vadeli Program. Umarız yeni açıklanacak OVP’de hukukun üstünlüğü ilkeleri sağlanarak yatırım ortamı iyileştirilir ve tekrar yabancı sermayenin çekilmesi için gerekli tedbirler alınır.” şeklinde konuştu.

Konuşmasında büyüme oranlarına değinen Zeytinoğlu, “Yılın ilk yarısında sağlanan büyüme yüzde 6.2 oldu. İkinci çeyrekte, OECD ülkeleri içerisinde birinci, AB ülkeleri içinde ikinci sırada yer alıyoruz. Büyümenin büyük bir kısmı net ihracattan kaynaklandı. İhracata verilen her türlü destek ve teşvikin büyümeye etki ettiğini görüyoruz. Büyümeye tarım hariç her sektörden pozitif katkı geldi. Biliyorsunuz üçüncü çeyrekte faizlerin yüksekliği sebebiyle yatırımlar da durma noktasına geldi. Diğer taraftan, yüksek döviz kuru ile alım gücünün düşmesinden dolayı, iç talepte de önemli daralma var. Sadece ihracatın katkısı ile büyüyemeyeceğimiz açık. Bu bakımdan üçüncü ve dördüncü çeyrekle birlikte, büyüme hızında yavaşlama olacağını düşünüyoruz.” diye belirtti.

Zeytinoğlu, “Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği geçen ay da bahsettiğim KOBİ finansmanına yönelik uygun maliyetli üçüncü nefes kredisi çalışmasını başlattı. KOBİ’lerimizin teminat zorlukları dikkate alınarak krediler KGF kefaleti ile kullandırılacak. Krediden tüm KOBİ’lerimiz faydalanabilecek. Firma bazında azami 200 bin lira kullandırılacak. Krediler 6 ay ödemesiz dönemli olmak üzere toplam 18 ay vadelidir. Kredinin faizi aylık yüzde 1,85 yıllık yüzde 22 civarında olacaktır. Başta Rıfat Başkan olmak üzere tüm Bakanlarımıza teşekkür ediyoruz.” dedi. (Kocaeli Sanayi Odası Başkanı Ayhan Zeytinoğlu’nun konuşma metni için tıklayınız)

Dünya Gazatesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan GÜLDAĞ:

Hakan Güldağ Meclis toplantısında ticaret savaşları ve ekonomik kriz hakkında üyelere bilgi vererek sorularını yanıtladı. Güldağ konuşmasında; “Ben ekonomist değilim ama 30 yıldır ekonomi gazeteciliği yapıyorum. Oradaki gözlemlerimi, tecrübelerimi biraz sizlerle paylaşmak isterim. Dünyanın ekonomik mimarisinde bir dağılma var, aynı şekilde jeopolitik kurgusunda da ilişkilerinde de ciddi bir dağılma var. Bunun sadece Trump ile ilgisi yok. Trump’un gelmesinin bir anlamı var. Ticaret savaşları işin görünen yüzü gibi, asıl arkada başka bir hegemonya savaşı var bu hegemonya savaşı nasıl ortaya çıktı? Benin gördüğüm böyle aklına fikrine de güvenebileceğimiz iktisatçıların, analistlerin yorumlarından şöyle bir görüntü elde ediyorum. İkinci dünya savaşı sonrasındaki düzen bozuldu altına dayalı bir dünya sistemi vardı. Altına dayalı sistem 70’li yıllardan sonra bu petrol krizinin de etkisi ile bozuldu. Altına dayalı sistem dünya ekonomisinin ihtiyaçlarını yürütemez hale geldi yani dolar altına bağlıydı, ne kadar altınınız varsa o kadar dolar basıp hareket ediyordunuz. Dolar o zaman da bir dünya parasıydı. Sterlinin artık geriye doğru düşüşünden sonra dünyadaki ekonomik büyümeyi kaldırabilecek bir imkana, büyüklüğe sahip değildi. Ne yaptılar? Amerika gitti Suudi Arabistan a dedi ki, bu petrol meselesi de gündeme gelince 1978 yılında bir anlaşma yaptı. Sen gel bu petrolü dolar ile sat, sonra o dolarları da getir bizim Amerikan Mali Piyasalarına koy. Yani bizden tahvil al vs. al. Suudi Arabistan’da bunu yaptı. O paraları da IMF’ye aktardılar ve IMF’de kalkınmakta olan ülkelere bu paraları, yani petrolden elde edilen o dolarları, yine petrol alabilmeler için kredi olarak verdi. Böyle bir sistem kurulmuş oldu. 1980’de Amerika OPET ile aynı anlaşmayı yaptı. Ve o altın standardından çıkarak, petrol üzerinden işlemler büyüdü. Doların dünya ekonomisinde ihtiyacı olan genişleme sağlandı. O genişleme tabii esnek döviz kur sistemini bize getirdi. 1980’lerin başında 1981’de Reagan göreve geldikten sonra özellikle bu konu iyice bir küreselleşme adı altında bütün dünyaya yaygınlaştırıldı.

Şu anda değişen nedir dersek, artık Amerika için küreselleşme, vaaz edilecek, sahip çıkılacak bir konu olmaktan çıktı. Artık bir stratejik tehlike, bir güvenlik sorunu olarak görülüyor. Bunu da hani ben söylemiyorum böyle bir yorum değil 18 Aralık 2017’de Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Güvenlik Strateji Belgesini yayınladı. 55 bin kelimeden oluşan bir belge, bu belgede bize açıkça bunu ilan ediyor ve dünyayı da ikiye bölüyor Amerika ve ötekiler.

Şimdi Amerika’nın o belgede söylediği çok net bir şey var. Trump’ın ulusal güvenlik danışmanı olan General McMaster diyor ki, “artık uzun dönemli tatil bitti, jeopolitik geri geldi” dedi. Kast ettikleri şu; belgede de net şekilde yazıyor 1989’dan sonra yani o soğuk savaşı Amerika kazandıktan sonra, Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra biz bir atalete girdik, gardımızı düşürdük, zannettik ki herkes bizim gibi, bu söylediği şeyler Amerika’nın yaklaşımı, serbest piyasa modeli üzerinden yürüyecek ama öyle olmadı. Bundan sonra Çin ‘i gerileteceğim inovasyonu ancak benimle beraber hareket edersen vereceğim diyor. Amerika’nın geleceğe karamsar, tedirgin bir bakışı var, dünyaya öyle bakıyor, bunun da bir takım gerekçeleri var tabii somut verileri var, nedir onlardan bir tanesi 89’da atalete girdik, gardımızı düşürdük dedikleri sene Çin’in ekonomik büyüklüğü 350 milyar dolar. Amerika Birleşik Devletleri 5,7 milyar dolar. Bugün gelinen noktada Amerika 19 trilyon dolar, Çin 12 trilyon dolar aradan geçen 29 sene içinde birisi 3 kat büyüdü , birisi 32 kat büyüdü. 2025 yılından sonra da Çin’in ekonomik büyüklüğünün Amerika’yı geçeceği yönünde çok ciddi bir takım projeksiyonları var. Trump diyor ki bundan sonra önümüzdeki dönemde yeniden savunma ve silah sanayileri projeleri öne çıkarılacak, ilk defa küreselleşmeden farklı bir noktaya vaaz ediyor. Bunun yarattığı ciddi bir türbülans var ve bu arada yeni güçler de yükseliyor yeni güçlerin yükselmesini sadece Çin’de görmüyoruz. Almanya da üçüncü kez dünya sahnesine ve sadece ekonomik kapasite değil aynı zamanda askeri kapasite de inşa edecek şekilde geldiğini görüyoruz. Bizim yaşadığımız sıkıntıların bir kısmı tabiî ki kendi içimizden de kaynaklanıyor ama Amerikan politikalarının İran’a yüklenmesi nedeniyle yaşadığımız sıkıntılar da var. Şimdi Türkiye’nin yapacağı seçenekler fazla kalmıyor. Biz %50 petrolümüzü İran’dan alıyoruz. 2026’ya kadar doğalgaz anlaşmamız var. Bu türbülansları önümüzdeki süreçte de ciddi şekilde yaşayacağız. Kendi içimizde sıkıntılarımız da var. Çok temkinli, sakin bir yol izlemekte fayda var.

Maalesef bir belirsizlik ve acele ile telaşla hareket edildi. Bankalar Birliği’nin yönetim kurulu olarak kendi üyelerine yaptığı tavsiyeyi bir anda Bakanlık sanki Bakanlığın bir uygulaması gibi ilan etti, ortalık karıştı bankalar ile şirketler karşı karşıya kalacak gibi çünkü teminatları attırmayacaksınız vs. gibi bir tavsiyeleri var. Sonradan onun birkaç saat içerisinde açıklamasını yapmak zorunda kaldılar ve bunun aslında Bankalar Birliği’nin bir tavsiyesi olduğunu Bakanlığın bununla doğrudan hiçbir ilgisinin olmadığını söylediler. Oysa piyasa bunu öyle algıladı.
Ne bekliyorsunuz derseniz ben stagflasyon bekliyorum yani enflasyon ve durgunluğun birlikte olacağı bir sistemi bekliyorum. Bütün bilançoların küçüleceğini, devletin bilançosu dahil başka bir yolu yok. Tek olay bu kontrollü mü olacak, kontrolsüz mü olacak, biz buna karar vereceğiz yani ya bunu kontrollü bir şekilde küçülteceğiz, çünkü ters ayakta yakalandık dünyaya, parasal genişleme dönemi gitti, şimdi parasal daralma dönemi var Türkiye’de ters ayakta yakalandı. Faizleri de hala çok yüksek bir yerde yakalandı. Şimdi bunun bir bedeli olacak bunun bedeli de küçülmedir. Ama bunu kontrollü olarak yaparsak çok daha az hasar veririz. Gelirlerimizi nasıl arttıracağız o da son derece önemli. “ dedi.